29 Ocak 2012 Pazar

kendinizde beğenmediğiniz özelliğiniz nedir?





kurumsal firmalarla yapılan iş görüşmelerinde sorulan fix sorudur ve soran da hep insan kaynaklarından mülakata katılan bakımlı, sürekli samimiyetsiz gülümsemeyle size bakan ve rahatsız edici derecede tiz sese sahip bir kadındır. mülakata gitmekten başı dönen tecrübeli işsiz kişinin cevabı da fixtir tabi.


- hırsım. işim konusunda çok hırslı oluyorum ve bu bazen kendime zarar vermeme neden oluyor.

böyle gereksiz bir soruya verilebilecek aptalca cevaplar içinden en güzeli budur. ancak hayatında ilk defa iş görüşmesine giden kişinin bu soru karşısında bir an abandone olması da normaldir. misal bendiniz.


üniversiteyi bitirdiğim şehirden ayrılmak istemiyorum ve okul biter bitmez başvurulara başlıyorum. ilk iş görüşmem, finans müdürü ve insan kaynaklarından bir kadın. önce cv' mi okuyorlar sesli bir şekilde. bu arada bekar evimde kedi besliyorum, hobileriniz bölümüne de kedimle zaman geçirmek yazmışım. kadın kendisinin de kedisinin olduğunu söylüyor ve 2-3 dakika kedi muhabbeti yapıyoruz. ardından diyalog şöyle devam ediyor:


- evet, kendinizde beğenmediğiniz özelliğiniz nedir?


(iç ses - kesin tuzak soru bu, şikayet etmemi bekliyor herhalde. dur şöyle söyleyeyim)


- açıkçası benim değilde kız arkadaşımın beğenmediği bir özellik var. tüy dökmesinden pek memnun değil.


- affedersiniz anlayamadım


- kedimde diyorum beğenmediğim özellik yok, ben onu her haliyle seviyorum.


sonrasında hatırladığım sırılsıklam terlediğim ve bir an önce oradan uzaklaşmak istediğim. onların konuştukları şeyleri ve sonrasında verdiğim cevapları ise hatırlamıyorum. elimde kalan koca bir utanç ve umutsuzluk. şimdi aklıma geldikçe o kadar acıyor üzülüyorum ki o halime. şu anki halime bakıyorum ve sanki başka birisiymiş gibi o kişi, o kadar yabancı ki şimdiki bana. ne kadar safmışım, naifmişim, nasıl bir pencereden görüyormuşum hayatı. benim kapitalizmden anladığım bu aslında. tüketim çılgınlığı, zengin-fakir makasının açılması falan değil. siz farkında olmadan sizi bambaşka biri yapması. en acı verende; şu an o halimin iş görüşmesi için karşıma gelmesi halinde onu işe almayacağımı biliyor olmam. o yüzden bugün bana aynı soru sorulsa, içine girdiğim dünyanın beni olduğumdan farklı bir kişi yapmasına engel olacak gücü kendimde bulamamam derdim.

şimdi ise kurumsal bir firmada çalışıyorum(2 yıldır) ve tek kelimeyle nasıl bir şey olduğunu tanımlamam gerekirse "samimiyetsizlik" derim. mesela asansörden inen kişinin"iyi çalışmalar" demesi bir kurumsal firma ritüelidir. şahsen yapmıyorum ve yapana da karşılık vermiyorum. hayatımda gördüğüm en samimiyetsiz eylem çünkü. göz teması kurulmaz, yüzü kapıya kıçı size dönük kişiden iyi çalışmalar diye bir ses duyulur. kıçından konuşuyor zannedersiniz. bir de sabahları bunun günaydın versiyonu vardır. midenizi bulandıran bir yapaylıktır bu, sırf bu yüzden 6 katı merdivenle çıkıyorum. ayrıca her şey mail yoluyla halledilir bu yerlerde. iç yazışmalarla öğrenirsiniz alınan kararları. bir sabah mailinizi açarsınız ve yemekhaneye kartlı geçiş sistemi konulduğunu öğrenirsiniz. açıklaması ise verimliliği artırmak. verimlilik kilit kelimedir zaten. tüm yapılan değişiklikler ve kısıtlamaların kapısı bu kelimeye açılır. tabi bu verimliliği artırmak için neler yapılması gerektiği size sorulmaz kesinlikle. herkes tek tip olduğu için aynı kefeye konur ve tek bir kararla herkesin verimliliği artırılır. sonra koyun gibi sıraya girer kartınızı okutur ve yemeğinizi alırsınız.

bazen o kadar yabancılaştığımı hissediyorum ki kendime, aynaya bile bakamaz oluyorum. hele ki işteyken, nasıl bir hale geldim ben diye soruyorum kendime. şimdi bırakıp gitsem diyorum ama sonra ev kirası, faturalar, taksitler gibi hayatımın devamı için zorunlu gereksinimler sarıyor düşüncelerimi. tyler durden' ın dediği gibi; sahip olduğun her şey en sonunda sana sahip olur. ancak her şeyini kaybettikten sonra her şeyi yapmakta özgürsün. umudunu kaybetmen özgürlüğündür.