23 Ağustos 2012 Perşembe

gayrimeşru aşkım


sanırım kendi yaşamımdaki sevgi eksikliğinden dolayı her gördüğüm kıza aşık olmaya başladım bu aralar. bir de kürk mantolu madonna' yı okuyorum onun da etkisi olabilir. her sabah servisi beklerken karşı kaldırımda bekleyen güzel kızı izliyorum. nasıl saplandıysam sabah kalkar kalmaz aklıma o geliyor. Her ortamda, her zaman ve her erkekle güzel olabilen biri gibi düşünüyorum onu. zihnimde yarattığım kusursuz kişiliği taşıyamamasından korkuyorum bir yandan da. ne kadar çok aşık olduğum geliyor sonra aklıma. aşık olma fikrine aşık biriyim belki de. madem bu kadar duygusala bağladım bir şiirle sonlandırayım da tam olsun.

Sevgili, sırlarına eren gönül nerde?
Sözlerinin tekini duyan kulak nerde?
Gece gündüz serilirsin de karşımıza:
Yüzünü bir kez gören mutlu göz nerde?
-Hayyam-

21 Ağustos 2012 Salı

çok yalnızım be atam


son zamanlardaki yalnızlığın sonucu sanırım depresyondayım. yok olmuyor, gün içinde zihnimi ne kadar meşgul edersem edeyim  tekrar aynı yere dönüyorum sanki. hayatımın hiç bir döneminde bu kadar sıkıldığımı hatırlamıyorum. işin kötüsü kadınlara benzetmeye başladı bu süreç beni. onlar gibi tepki veriyorum. geçen hafta deli gibi internetten alışveriş yaptım ki ben ihtiyacım olmadıkça ne biliyim; ayakkabım parçalanmadığı sürece gidip ayakkabı almam. daha doğrusu aklıma gelmez. her gün önünden geçtiğim AVM' ye bir kere girmişliğim vardır o da çok sıkışmıştım, eve kadar çişimi tutamamıştım odur yani. ama geçen hafta mesaimin yarısını alışveriş sitelerinde geçirdim. cuma günü kargom gelince o kadar sevindim ki, placebo etkisi yaptı bende. ama eve gelince bu işte acemi olduğum ortaya çıktı, pantolonu kemerle bile kıçıma oturtamamakla beraber ayakkabıya beş parmağı birden sokamadım. tişörtü giydiğimde ise gay şarkıcılara benzedim. tabi tüm gazım pıs diye söndü, tekrar başladım oflayıp puflamaya.

pazar günü malum bayram nedeniyle ailemin yanına gittim, iyi de geldi aslında başta. ama ikinci gün dedim ki bana müsade, arkadaş bu klişeler hiç mi değişmedi ben büyüyeli? neredeyse 30' uma geldim, halen "oğlum gel bir hoşgeldin deyiver misafirlere, olmaz ayıp. bak seni soruyorlar" muhabetti hala bitmedi mi yahu? hadi onu geçtim, "bu kadarcık ufacıktı, kocaman adam olmuş bu ya!" nedir abi? ya ne olacaktım, ömür boyu meme mi emecektim? bu anneler çocuklarını millete teşhir etmekten nasıl bir duygusal haz alıyorlar bilemedim.
istanbul' a dönmemle gene daral geldi tabi bana, ben de gittim kıvır kıvır olan saçlarımı kestirdim. omzuma kadar uzatmıştım(ıslakken omzuma kadar geliyordu tabi, normal haliyle sadece tur sayısı arttığı için daha çok balon gibi şişiyor). ilk defa konuşmayan bir berbere denk geldim bu arada. ne devleti kurtardı, ne şike davasını çözdü, ne de abaza muhabbeti yaptı. adam aldı makası işine baktı. hayır ben kıllandım bu sefer, acaba bir yanlış mı yaptım dükkana girerken diye düşündüm durdum. neyse adamın işi bitti bir de güzel masaj yaptı ki, of, pamuk gibi oldum. benim için ani duygusal değişim yaratabilen en önemli eylem sanırım ensemdeki saçın okşanması. bir anda yumuşacık oluveririm, tüm sinir stresim buharlaşıp gider. masajı yapanın erkek/kadın olması fark etmiyor, unisex bir zevk herhalde. ama hala berbere girerken bir tereddüt yaşarım. yaşıtlarım şak diye otururken beni yıllarca boyum yetmediği için altıma tahta koyup tıraş etti alçaklar. yalvardım, yakardım ben artık büyüdüm dedim ama yok, dinletemedim. sünnet olmama rağmen hala o tahta üzerinde tıraş olmanın verdiği ezikliğin izleri kaybolmadı bir türlü.

berberden çıktığımdan beri kendimi çıplak gibi hissediyorum. eve gelene kadar silüetimi görebileceğim tüm aynalara baka baka geldim. ilk başta güzel gelmişti aslında, ama şimdi deli gibi pişmanım. neyse ki şimdiye kadar yaptığım saçmalıkların telafisi var. birinde param, diğerinde saçım gitti ama orta vadede bunu düzeltebilirim. asıl geri dönüşü olmayan bir bok yemek korkutuyor beni. bakalım sırada ne var?

20 Ağustos 2012 Pazartesi

ne baktın bilader

arkadaşım anlatmıştı. sakarya üniversitesi' ndeki ilk günleri, bir kaç yeni arkadaşıyla gece çarşıda(çark caddesinde) dolaşıyorlarmış. bunlar kendi yollarında giderlerken arkalarından bir grup yaklaşmış(dikkat ediniz arkalarından). "ne baktın bilader" demiş yaklaşan gruptaki biri. bizimkiler biz sizi görmedik diye kibarca cevap vermeye çalışmışlar ama gruptakiler başlamış bunları itip kakmaya. gruptan birisi "hangi takımlısınız" diye sormuş. bizimkilerden birinin kafa çalışıyormuş neyse ki, "tatangayız biz" deyivermiş. tabi bizimkilerin tatanganın ne demek olduğundan haberleri filan yok. ama işe yaramış grup bir anda ambale olmuş, ne tepki vereceklerini şaşırmışlar. o sırada karşı kaldırımdan iki hatun geçiyormuş, gruptaki elemanlardan biri "of hafız karşıyı kes, takıl takıl takıl" diyerek son derece insani bir tepki vermiş ve grup hatunların peşine düşüp bizimkileri bırakmışlar. benim arkadaş yurda döner dönmez hemen tatangaların tarihini araştırmış tabi.

18 Ağustos 2012 Cumartesi

Killing Them Softly


en son "inception" ın fragmanı beni bu kadar heyecanlandırmıştı. guy ritchie-martin scorsese karışımı bir işe benziyor. sonlara doğru çalan Johnny Cash - The Man Comes Around ile tadından yenmez bir hal almış. beklemedeyim. 

12 Ağustos 2012 Pazar

bu pazar yağmur var istanbul' da

Beylerbeyi' nde akşam yemeği yeyip ardından maçı izleyecektik fanatik galatasaraylı 2 arkadaşımla sabah yaptığımız plana göre. hiç dışarı çıkma hevesim olmamasına rağmen "ben gelemiyorum" diyemedim. ama öğleden sonra bastıran gök gürültülü yağmur hayatımı kurtardı. hemen sarıldım telefona, sanki çok üzülmüşüm gibi çatallı bir sesle iptal etmemizi söyledim planı. hiç karşı çıkmadılar tabi, ikisi de dışarıda olduğu için kedi gibi bir köşeye sıkışıp kalmışlar.

bir çokları yağmurlu günde battaniyesini çekip film izlemeyi tercih eder. ben ise şu an yağışın biraz hafiflemesini bekliyorum, atacağım kendimi hemen sokağa. eşofmanımı giydim bekliyorum boşalan sokaklarda dolaşmak için. rock fm' de rolling stones coverları çalıyor. bir anda her şey bu kadar mı güzel art arda gelir?



yaz aylarından nefret eden birisiyimdir. duş-deodorant-ter-gömlekteki ter izini kapamaya çalışmak-tekrar deodorant-nefes almakta zorlanmak-sürekli sıvı tüketmekten şişen karın-günün ilerleyen saatlerinde beynin zonklaması-servis klimasının bozulması vs. sürekli bir mücadele içindesin. kış ayında ise huzur, dinginlik vardır. atkı, bere, eldiven, bot, boğazlı kazak, kalın çorap vardır kışın. çay bardağını avuç içinde sıkmak, çamura batmadan yürümeye çalışmak, yanından geçen arabaların sıçrattığı sudan kaçabilmek için tetikte olmak, kaloriferin üzerine oturup kahve içmek, soğuk havayı doya doya içine çekmek, kar üzerinde yürürken çıkan sesi dinlemek, evini daha çok sevmek vardır. güzelliktir kış, yalnızlığı sevmektir.